içinde bulunduğu helikopter güpegündüz düşmüştür.
hiç kusursuz fırtına filmini izlediniz mi? o filmin birde kitabı vardır. o kitapta amerikan kıyı kurtarma birimlerinin yaptığı kurtarma operasyonu anlatılır. kusursuz fırtına'nın içinden iki ayrı olayda kazazedeleri kurtarmaları, en sonunda yakıtlarının bitip, helikopterlerinin denize düşmesi ve bu kazadan sağ kurtulmayı başarmaları. hep iyi eğitim, techizat ve sürekli hazır olmakla başarılan şeylerdir. en sert doğa koşullarının içinde başarılmıştır.
muhsin yazıcıoğlu'nun helosu gündüz düştü, hava kötüydü ama fırtına yoktu. üstelik kazadan kısa süre sonra kazazedelerden bir tanesi cep telefonu ile bir 112 istasyonunu aradı, o telefonun iletişim kurduğu baz istasyonu da biliniyordu.
öyle ise ne yapılırdır. infrared kamerası olan helikopter ve uçaklar, havadan yüksekten sise ve tipiye rağmen ısı ayırmı yapan hassas kameralara sahip cihazlar ivedilikle seferber edilir ve muhsin yazıcıoğlu'nun helosunun yeri bulunmaya çalışılırdı. böyle bir kazada, böyle bir anda yapılması gereken en doğru hareket budur. bu şekilde bir şansımız olurdu.
peki sorular
1- türkiye'de bu cihazlar var mı?
2- varsa çok hızlı biçimde bu tarz bir kurtarma operasyonuna gönderilebiliyor mu?
kazadan 12 saat sonra, kazadan 24 saat sonra dediklerimi yapmanın bir anlamı yok. kazadan maksimum 2 saat sonra harekete geçilmiş olması lazım. cep teli konuşması yapıldığı sırada benim saydığım cihazları o bölgeye göndermek lazım. bu ise tamamen profesyonel bir kurtarma organizasyonunu gerektiriyor.
malesef türkiye'de bu tarz işleri yönetecek kafalar yok. amerika iş bitiriciliği lazım, alman disiplini, ingiliz soğukkanlılığı lazım. pata küte kritik kurtarma operasyonu yapamıyorsunuz.
muhsin yazıcıoğlu iyi bir adamdı, kötü bir adamdı ayrı bir konu ve tartışma. lakin onun başına gelenler hepimizin başına gelebilir ve böyle bir durumda yanlız olduğumuz gerçeği ile yüzleşiyoruz. muhsin yazıcıoğlu'nun kazası hepimize bu gerçeği gösterdi.
olayda bir ironi yok mu? var. yazıcıoğlu büyük bir türkiye istiyordu, devleti savunuyordu ama malesef savunduğu ve inandığı organizma onu kurtarmakta aciz kaldı. daha acıklısı, bozkurt simgesi ile anılıyordu, şimdi bir dağ başında belki kurtlar, vahşi hayvanlar tarafından saldırıya uğrayan bedenleri var.
hayat gerçekten garip numaralar yapiyor. dilerim, bir umut, kurtulabilirler.